Ozan Aydemir Köşe Yazısı – Hardware Plus Dergisi
Biliyorum, hayat çok güzel tartışmak bile yersiz, yaşamak ise; paha biçilemez. Güzel yönleri saymakla bitmez; sevgi, aşk, doğa, aile, dostlar, çocuğunuz, kendiniz… Peki, hiç hayatınızın bir gününü gözünüzün önünden geçirdiniz mi?
Gelin isterseniz bakalım beraber. Hepimiz şöyle gözlerimizi kapayıp sıradan bir iş günümüzü ele alalım. Sabah 07:30 güne bir merhaba diyelim. Hanımlar için süslenme, erkekler için tıraş zamanı. Tamamdır işe hazırız! Ufak bir kahvaltı molası ve çekilesi olmayan trafikte radyodaki müzik eşliğinde boşa geçen zaman.
Sabah ofiste arkadaşlarla günaydınlaşma, biraz sohbet biraz geyik, birazda olmazsa olmaz dedikodu. Sonra iş güç, mailler, toplantılar, ciro hesapları, stok maliyetleri, istatistikler… Sektörüne göre çözülmesi gereken onlarca soru ve sorun. Neyse bugünü de atlattınız di mi?
Mesai mi bitti, gene trafik çilesi, kaldıysa vaktiniz; spor, aile ile vakit geçirme, biraz hobiye de zaman ayırabildiyseniz ne mutlu Türküm diyene…
Peki; bir de şöyle bir hayata ne derdiniz?
Robotunuz XL12 size gelen maillerinizi okuyor. Siz söyledikçe o cevapları bir bir gönderiyor. Pencereye doğru bakıp elinizin bir hareketi ile perdeleri açıyorsunuz ve gökyüzündeki devasa gezegenlerin siluetleri yansıyor. Uzun uzun hazırlanmak istemediğiniz için zamanı hızla sarıp 1 saat ileri gidiyorsunuz ve arkadaşlarınızla Uranüs’ün gizli mağaralarından getirdiğiniz kahvaltınızı yapıyorsunuz. Yan masada cehennem zebanileri kendi aralarında Şimşek Tanrı’sı THOR’a yapacakları saldırıyı tartışıyorlar.
O sırada uçarak sevgiliniz geliyor ve kravatınızı düzeltip size bir şans öpücüğü kondurduktan sonra tekrar uçup gökyüzünün maviliklerinde kayboluyor. Neyse; siz o kadar enerjiksiniz ki, kolunuzdaki “Share” tuşuna basarak bir canınızı en sevdiğiniz ama o gün yorgun olan arkadaşınıza veriyorsunuz.
İsteseniz ışınlanarak ofise çıkabilirsiniz ama o gün yürümeyi tercih ettiniz. O da ne? Bir anda karşınızda Ölüler diyarından çıkmış bir kara büyücü, kendi dilinde bir şeyler fısıldadıktan sonra size doğru hamle yapıyor ve büyüsü sizi yere deviriyor. Neyse ki 5 dakika önce SAVE etmiştiniz, geri dönüp ışınlanmayı tercih ediyorsunuz ve bu tehlikeyi savıyorsunuz.
Ofiste robotunuz sizinle, maillerin arasında toplantılardan toplantılara sizle koşturuyor. Saatler saatleri kovalıyor ve gün bitiyor. Kılıcınızı kınından çıkartıyorsunuz ve yan odadaki Paladin’den beni kutsa diyerek artı 8 güç ve +7 büyü puanı alıyorsunuz. Artık akşamki zindan saldırısına hazırsınız. Altınların ve kadim güçlere sahip yeni silahların sahibi siz olabilirsiniz. Tek sorun, zindanın sonunda bu ganimetleri koruyan 3 başlı yılanı alt etmeniz gerekiyor.
Korkmayın; yalnız değilsiniz. Savaşçı arkadaşınız Cenk, Lokmanınız Ceren, ve Elf diyarından gelen güzel Okçunuz Elif sizinle. Zorluyor ama yıkılmıyorsunuz bu efsanevi 3 başlı yılanı yere yıkıyorsunuz. Ganimetler sizin. Gönül rahatlığıyla uçan halınıza binip eve gidiyorsunuz ve bir sonraki iş günü için uykuya dalıyorsunuz…
Oyunları işte bu yüzden seviyorum. Hayatta yapamadığımız ve belki de hiçbir zaman yapamayacağımız şeyleri bize sunan dünyalar oldukları için. Bizi çoğu zaman bir kahraman gibi hissettirdikleri için. Günün sonunda kazanan hep biz olduğumuz için. Ve çok renkli bir dünya bize verdikleri için. Oynamaya devam… Daha çok keşfedilecek şey var…
Ozan Aydemir Köşe Yazısı – Hardware Plus Dergisi